19 Mayıs 2018 Cumartesi

Thresh in hikayesi

Thresh in hayat hikayesi

Tarihin sayfalarından silinip gitmeye yüz tutmuş çağlarda sonradan Thresh adıyla anılacak adam bilgi toplayıp muhafaza etmeye adanmış bir kardeşliğe mensuptu. Bu kardeşliğin önderleri tehlikeli ve karanlık büyülü emanetlerle dolu bir yer altı mahzeninin muhafız lığıyla görevlendirilmişti. Thresh in olağan üstü sağlam bir iradesi ve çok nizami bir mizacı vardi. Dolayısıyla bu tür görevler için tam biçilmiş kaftandı. Thresin muhafızlığını yaptığı mahzen bir adalar zincirinin merkezinde yer alan hisarın derinliklerinde gömülüydü ve rün nişanlar sihirli kilitler ve kuvvetli totemler tarafından korunuyordu. Büyü içindeki kötülüğü aramaya koyulunca Thresh uzun süre maruz kaldığı bu karanlık efsunlardan etkilenmeye başladı. Emanetler yıllarca kendine olan güvenini kemirdi ve Thresh'e en derin korkularıyla kışkırtıp gaddarlığını körükledi. Thresin içindeki nefret zalim davranışlar şeklinde yüzeye çıkarken zaaflardan faydalanma yeteneği gün ve gün keskinleşmeye başladı. Bulduğu canlı bir kitaba bile işkence ediyordu. Sayfalarını tek tek koparıp alıyor geriye hiçbir sayfa kalmayınca kitabı yeniden birleştiriyordu. 



Kadım bir büyücünün ruhuyla bütünleşmiş bir aynanın camını matla şana kadar kazıyor adamı karanlığa mahkum ediyor sonra camı yeniden parlatıp işe en baştan başlıyordu. Nasıl ki sırlar anlatılmak için yanıp tutuşursa büyülerinde en büyük arzusu hayata geçmektir ama Thresh büyülere bile her gün zulüm etmekten geri kalmıyordu. Büyülerin sözlerini söylemeye başlıyor ve kelimeler dilinden su gibi dökülürken son heceye gelir gelmez süsü veriyordu. Acımasızlığını açık edecek bütün ip uçlarını zarafetle gizlemeyi öğrendi. Böylece kardeşlikten ona bakan kimse disiplinli bir muhafızın dışında bir şey görmüyordu. mahzen öylesine engindeki kimse içindekileri Thresh kadar eksiksiz bilmiyordu ve gel zaman git zaman önemsiz emanetler kardeşliğin hafızasından silinmeye başladı tıpkı Thresh gibi. Bunca titizlikle yürüttüğü çalışmalarını saklamak zorunda kalmak Thresh in içini kemiriyordu. Muhafızlığını yaptığı her şey ya kötülükle doluydu yada bir şekilde çarpık bir yola sapmıştı. O zaman Thresh niye dileğini yapmakta özgür olmasın ki. Mahzeninde birbirinden acayip sayısız büyülü eşya vardı  ama hiç insan yoktu. Taki zincire vurulmuş bir adamı sürükleye sürükleye getirip bıraktıkları güne kadar. Adam bir kara büyücüydü ve bedenini ham büyüyle bütünleştirmişti. Bu sayede ne kadar ağır yaralanırsa yaralansın dokularını iyileştirme gücüne kavuşmuştu. Thresh bu yeni mahkumu görünce keyfinden dört köşe oldu. Zira bir insana çektirilebilecek en büyük ıstırap çektirse bile helak olmayacak yıllar boyunca dilediğince oynaya bileceği bir oyuncağa kavuşmuştu. Bir kanca kullanarak büyücünün derisini itinayla yüzmeye koyuldu iyileşene kadarda zincirleriyle yarayı kamçılıyordu. Zamanla mahzeni turlarken zincirlerini üzerinde taşımayı alışkanlık haline getirmişti. 



Yaklaşırken çıkardığı sesler kara büyücüyü Taaa uzaklardan bile dehşetler içinde kıvrandırıyor Thresh ise bundan şeytani bir zevk alıyordu. Zulüm fırsatından yana hiç kıtlık çekmeyen Thresh  hisarın üst katlarındaki kardeşlikten iyice uzaklaştı. Yemeklerini mahzende bir tek fenerinin aydınlattığı odasında yemeye başlamıştı  ve yer altındaki dehlizlerden nadiren çıkıyordu. Neredeyse hiç güneş görmediği için benzi soldu ve yüzü çöküp boş bir surete büründü. Kardeşliğin diğer mensupları ondan uzak duruyordu ve bu yüzden olsa gerek kardeşlikten bazıları sırra kalem basmaya başladığında hiç birinin aklına Thresh in inini araştırmak gelmedi. Yıkım adıyla bilinen felaket günü gelip çattığında büyülü şok dalgaları adanın bütün sakinlerinin canlarını aldı ve onları ölümle yaşam arasında bıraktı. Başkaları acı içinde feryat ederken Thresh bu yıkımdan büyük bir haz alıyordu. Bu felaket onu korkunç bir hortlağa dönüştürmüştü ama gölgeler diyarına birçoklarının aksine Thresh kimliğini yitirmedi aksine acımasız işkencelere düşkünlüğü ve zayıflığı anında sezme kabiliyeti daha da baskınlaştı. Faniliği Sınırlayıcılarından sayılıp zulümlerine ceza kaygısı duymadan devam edebilmek onun için gümüş tepside sunulan bir fırsattan farksızdı. Hortlak haliyle Thresh hem ölülere hem canlılara bitmek bilmez acılar çektirebilir çaresizlikleriyle hazza doyabilir ve ardından ebediyen ıstırap içinde kavrulmaları için kurbanlarının ruhlarını hapse de bilirdi. Thresh artık sadece belirli kurbanlarını arıyor en zeki en dayanıklı ve iradesi en güçlü olanları en büyük zevki içlerinde en ufak bir umut kırıntısı kalmayana kadar kurbanlarına işkence edip onları zincirin ucundaki kancaya teslim etmekti. 

Xin Zhao nun hikayesi

Xin Zhao nun hayat hikayesi


Demacia Kralı Jarvan III ne zaman Kraliyet Sarayı'nın tepesindeki parlak mermer balkondan halka seslenecek olsa, Xin Zhao yanındadır. Demacia'nın Hizmetkârı adı takılan Xin Zhao, aslında Lightshield Hanedanının özel hizmetkarı. Gizemli ve sessiz bekleyişi Sözde gizli hayatına ve kökenlerine ilişkin bir sürü varsayımın türetilmesine neden oldu. Xin kendisini hakkında bilgi vermemiştir bu da yemek masalarında Zaun ajanıymış ve ya krala olan büyü borcu gibisinden dedikodulara sebep olmuştur. Yıllar önce, Noxus'ta Can Pazarı adı verilen bir gösteri yapılırdı. Bu gösteri gladyatör çarpışmalarına benzerdi ama zalim mi zalim bir farkı vardı. Savaşçılar karşılaşmaları kazandıkça karşılarında aynı anda savaşacak kişilerin sayısı artardı. Savaşan kişiler genelde esirlerden olurdu. Bu her yarışmacının eninde sonunda ölmesi ama dengi olmayan bir şan ve şöhret kazanması anlamına gelirdi.


 O zamanlar Viscero olarak bilinen Xin Zhao, 300 askerle savaşmak zorunda bırakılmıştır. Önce ki rekorun 6 katı olan bu savaş Xin in sonu olacağı anlamına geliyordu. Eşi duyulmamış başarısı Jarvan II'nin kulağına gittiğinde, kral ona bir seçenek sunmak için gizlice arenaya gitti. Özgürlüğü karşılığında Demacia'ya hizmet etmek ve sonunda onu ölüme mahkum edenleri cezalandırmak. Bir kralın onun için hayatını tehlikeye attığına inanamayan Xin Zhao teklifi kabul etti. Noxus'a önceden planlanmış bir Demacia saldırısı sırasında Jarvan, Xin Zhao ile onun arenadaki 300 rakibini kurtardı. Geri çekildikleri sırada Xin Zhao, Jarvan'a atılmış olan zehirli bir oka kendini siper etti. Bağlılık yemini etmemiş bir adamdan gelen bu sadık hareket, Xin Zhao'nun kral öldüğü güne kadar yanında olmasını sağladı. Şimdi onun oğlu Jarvan III'e hizmet eden Xin Zhao, kendisini evlat edinen ülke için savaşmayı ve hayatına amaç kazandıran adamın anısını onurlandırmak için mücadele etmeyi sürdürüyor.

14 Mayıs 2018 Pazartesi

Shyvana hikayesi

Shyvana hayat hikayesi


Ejderha ile insanın birlikteliğinden doğma bir melez olan Shyvana hayatı boyunca ait olma hissinin peşinden koştu. Gördüğü kötü muamele ve ön yargı onu vahşi bir savaşçıya dönüştürdü. Shyvana nın yoluna çıkmaya cür'et edenler,içindeki ateşli canavarla tanışır oldu. Ejderhalar,genç kızın yarı ejder kanını bir garabet olarak gördü ve Shyvana,gençliğini acımasız bir ejder tarafından kovalanarak geçirdi. Sürekli kaçmak zorunda olan,ejderha toplumunun dışladığı baba ve kız yuva nedir bilmediler ve sayısız kovalamacayla dövüşlerin sonunda Shyvana kindar ve hırçın biri haline geldi. Yıllar süren kaçak hayatından sonra,babası peşlerindeki ejderhaya yenik düştü. Ama ölürken,rakibini ağır yaralamayı başardı. Üzüntüden ve öfkeden deliye dönen Shyvana ise babasının yaralı katilinin peşinden gittiği sırada,aynı ejderin peşindeki bir grup insana rastladı. Adamlar, Shyvana ya korku dolu gözlerle bakarken,liderleri kıza sükunetle yaklaştı. Adam,kendini "Demacia Prensi IV Jarvan" olarak tanıttı ve Shyvana'ya intikam arayışında yardımcı olmayı önerdi. Beraber Shyvana'nın babasını katleden ejderhayı buldular. 


Shyvana, insanların sağ kalmasını beklemiyordu. Ama ateşle çeliğin çarpışmasında,insanlar olağanüstü bir kuvvetle savaştılar. Demir kıyafetli savaşçılar rakiplerini saf dışı bırakırken,Shyvana ölümcül darbeyi indirerek canavarın kalbini bedeninden söktü. Yarı ejderin yırtıcılığından etkilenen Jarvan,ona seçkin muhafızların arasında bir yer teklif etti. Shyvana,insanların gözlerindeki korku ve şüpheyi görebiliyordu,ama bir yuvanın özlemi içerisindeydi. Jarvan'ın sözüne güvenerek teklifi kabul eden yarı ejder,artık bir Demacia savaşçısı olarak görev yapıyor. İnsanlar onun gücünü takdir etse de Shyvana'ya karşı mesafeli davranıyorlar. Oysa prensin gösterdiği nezaketin karşılığını,içindeki ejder gücüyle vermeye çalışıyor,ama insanların ondan korkmakta haklı olup olmadığını da merak ediyor.

Ahri nin Hikayesi

Ahri nin  hayat hikayesi



Kuzey lonia nın karlı ormanlarına terk edilen Ahri, öz ailesi hakkında ona bırakılan bir çift ikiz mücevher dışında hiç bir şey bilmiyordu. Gündüz avına çıkmış buz tilkisi sürüsüne katılarak kısa süre içerisinde onlardan biri olmuştu. Ona türünün büyülerini öğretecek kimsesi olmayan Ahri iç güdüsel şekilde çevresindeki dünyayı kullanmayı öğrenerek yıkıcı küreler oluşturmaya ve avlarını yakalayabilmek için reflekslerini hızlandırmaya başladı. Yaklaştığı geyikleri huzura getirebiliyor onları öldürürken bile huzurlarını bozmuyor sadık kalmalarını sağlaya biliyordu. Ahri insanlarla ilk defa bir bölük ordu ininin yakınlarına kamp kurduğunda karşılaştı. Hareketleri Ahri ye çok garip gelmişti ve onları uzaktan izlemeye başladı. En çok ilgisini çeken kişi ise müsrif arkadaşlarına hiç benzemeyen ve öldürdüğü hayvanların bütün parçalarını kullanmasıyla onun tilki ailesini hatırlatan avcıydı. Avcı bir ok ile yaralandığında Ahri hayatının kaybolup  gidişini hissetmişti. İç güdüsel olarak bedeninden ayrılan hayat özünü içine çekmesiyle adamın hatıralarından kısa anılar ele geçirmişti. Eşini savaşta kaybedişini, demir ve taştan yapılmış garip bir diyardaki çocuklarını görmüştü. Adamın duygularını, korku ve kederden neşeye çevirebildiğini fark etti ve ölürken onu güneşin aydınlattığı bir çayırın hayali ile büyüledi. Avcının yaşamını içine çekerken aldığı hazla çılgına dönen Ahri, kendini hiç olmadığı kadar canlı hissetti ve daha fazla kurban bulma umuduyla lonia yı gezmeye başladı. Ahri avları ile oyalanmayı çok seviyor hayat özlerini çalmadan önce duygularını allak bullak ediyordu. Onları güzel manzaralar ile büyülüyor, derin özlem sargılarıyla etkiliyor ve bazen zihinlerinde saf kederle harmanlanmış rüyalar oluşturuyordu. Kendine ait olmayan hatıralar adeta onu sarhoş ediyor, başkalarının hayatlarından büyük keyif buluyordu. Ahri çaldığı hayallerde bir gölge tapınağına hayatlarını adamış insanlar, güneşin vücut bulmuş hali olan tanrıya sunulmuş adaklar, yalnızca şarkıyla iletişim kuran, kuşları andıran vastayalar ve benzerlerini daha önce hiç görmediği dağlık manzaraları izledi. 



Bir belirip bir kaybolan ve daha fazlasını istemesine neden olan hayallerde kalp kırıklığı ve mutluluğu deneyimlerken Noxus lu istilacılar tarafından katledilen lonia lı köylüler için ağladı. Hatıralar onu doğa dışı bir iblis hakkındaki   hikayelere götürdüğünde Ahri çok şaşırmıştı. Daha fazla hayat özünü içine çektikçe kurbanlarıyla daha fazla bağ kurmaya başladı ve aldığı bunca can yüzünden kendini suçlu hissetti. Hakkındaki efsanelerin doğru olduğundan korkmaya başlamıştı. O zalim bir canavardan başkası değildi. Ancak uzun süre beslenmediği zamanlarda gücünün söndüğünü hissediyor ve bunu yeniden yapmak zorunda kalıyordu. Ahri yalnızca küçük miktarlarda hayat özü çalarak kendini kontrol etmeyi denedi. İçine çektiği bir yada iki hatıra kurbanlarının da hayatta kalmasını sağlıyordu. Bir süreliğine bunu başarsa da bitmeyen açlığının verdiği acıya dayanamayarak yeniden kendini kaybetti ve bütün bir sahil kasabasının hatıralarıyla kendine ziyafet çekti. Yaptığı hata nedeniyle büyük acı duyan Ahri kendisini asla affedemedi ve hissettiği keder varoluşunu sorgulamasına neden oldu. Ardından dizginleyemediği arzularını kontrol etme umuduyla, orman mağaralarına çekilerek kendi dış dünyadan soyutladı. Yılla sonra yeniden ortaya çıktığında hayatın her yönünü kendi gözlerinden deneyimlemeye kararlıydı. Her ne kadar ara sıra biraz hayat özüne ihtiyaç duysa da içindeki öldürme dürtüsüne engel oldu. Elindeki ikiz mücevherler dışında kendisi hakkında hiçbir şey bilmeyen Ahri, kendisi gibi başka kişiler bulmak amacıyla yola koyuldu. Artık ödünç hatıralar ve bilinmedik rüyalara bel bağlamayacaktır.

Ezreal ın hikayesi

Ezreal ın hayat hikayesi


Ezreal işleri gereği diyar diyar dolanan iki ünlü tüccarın oğludur. Piltoverda amcası profesör leemerin yanında yaşıyordu. Ezreal ın amcası onunla başa çıkmada zorlandığı için kendisine yardımcı olması için en katı mürebbiyelerini işe almıştır. Onların eğitimi altında Ezreal böylece teknoturmajiden Hextech mekaniklerineve hatta arkeolojik tarihe dek pek çok konuda bilgili olmuştu. Ona anlatılan bütün her şeyi aklında tutan ezreal hiç bir zaman sınavlarına çalışmamıştır ama bütün girdiği sınavlardan başarı ile geçmiştir bu da amcasını çok öfkelendirirdi. Keşfetme arzusu çok fazla olduğundan kuralları hiçe sayarak gizli yerlere gidip incelemeyi çok seviyordu. olağın üstü yer yön duygusu ile üniversitenin altında ki gizli bölmelerden rahatlıkla çıkabiliyor garip olacak ki çatıların tepesinde tuhaf ve gizemli hazinelerle dolu en kuytu mahzenlere bile kolayca girip çıkıyordu. Kapı açma becerilerini de geliştiriyordu. Ailesi dönem dönem uzak diyarlardan getirdikleri dişe dokunur malları satmak için piltovera dönerdi.En nadir ve büyülü hazinelerin ticaretini yapmayı kendine amaç edinmiş olan babası kıvrık boynuzlardan bir taç takan kadim bir shurima büyücüsü olan  Nezruk'un kayıp mezarını yerini bulmayı kafasına koymuştu. Efsanelere göre bu mezarda bir yerden bir yere sıçramasına yarayan büyülü bir taç bulunmaktadır. Ezreal ın babası bu hedef haline getirmişti çünkü nereye giderse gitsin akşam yemeğine eve yetişebilecekti. 




Ezreal ailesi ile ne kadar seyahat etmek istese de ailesi buna izin vermiyordu çünkü her seferde başına tehlikeli işler geliyordu. Ezreal ın ailesinin eve ziyaretleri iyice azalmaya başladı ve bir gün hiç dönmediler. Profesör leemer shurima harabelerinin derinliklerine  gittiklerini ve bir daha onlardan haber alınamadığını öğrendi. Ezreal a ise ailesinin vefat ettiğini söyledi. Ancak o mutlaka bir yerlerde ve hayatta olduklarından ve kendisine dönmeye çalıştıklarından emindi.Akşamları yemeğini yerken hep oyalanır  masadan daha geç kalkarsa belki anne ve babasının ellerinde nezukun büyülü taşıyla birden çıka geleceğini umut ederdi. Ezreal gizli gizli ailesini bulmaya ve ya da başlarına ne geldiğini öğrenmek istiyordu. Elinde tek bir ipucu vardı oda babasının gittiği Nezukun mezarıydı. Yıllar geçtikçe Piltover Ezreal için bir oyun alanına dönüşmüş hiçbir laboratuvar yada atölye onun serüven isteği karşısında kilitli kalamamıştı. Ezreal haftalarca uğraşarak üniversiteden ihtiyacı olan malzemeleri topladı; Gökyüzü haritaları, Rün mühürlerinin çevirileri,Antik shurimada yapılan cenaze törenlerine dair detaylar ve bir adet koruyucu gözlük almıştı. Amcasına bir veda notu bıraktıktan sonra shurimada bir kıyı sehri olan nahasrama'ya giden bir ticaret gemisine gizlice binerek yola çıktı. Yolu yarılmıştı ardı ki kamaroth gemilerine binen izinsiz yolcuyu fark etti, kaptan onu gemiden atmakla tehtit ederken tahta bir kalasın üzerinde dengede durmaya çalışan Ezreal, Zaten gemiden atlamayı planladığına dair yeminler etti. Şu noktada okyanusta hayatta  sansı gemi güvertesinden daha fazlaydı çünkü gösterdiği gökyüzü haritasından'da anlaşılabileceği üzere gemi onu parçaları ayıracak korkunç bir resife çarpmanın eşiğindeydi. Bu olayın ardından Ezreal geminin baş seyri sefercisi atanırken yerini aldığı gemi adamı ise onun yerine denizin dibini boylamış oldu. Naşramaya demir attıktan sonra gizemli mezarı bulmak için işe koyuldu. Aylar boyunca tapınakları araştırdı. Bilinmeyenin getirdiği o sınır tanımayan özgürlük hissinin tadını çıkarırken antik yer altı mezarları arasından kendine rotalar çizdi ve gizli odaları koruyan akıl almaz dehşetlerden kaçtı. Eski bir imparatorun yer altındaki mezarında gezerken yeri kaplayan mozaik taşların sanki biri onları daha yeni döşemişcesine pürüzsüz olduğunu fark etti. köşesinden ufakça bir parçayı merakla kopardığında altında eski ve renkleri solup gitmiş bir portre yattığını gördü. Ezreal heyecanla her bir mozaik parçasını söktü ve Altında o şahsına münhasır kıvrık boynuzlarla çevrili kafasının bulunduğu devasa bir fresk çıkmıştı büyücünün aralık olan ağzı kumların döküldüğü bir deliğe dönüştü. Ezreal beline bir iplik bağlayarak aşağıya atladı ve nefes almakta zorlanıyordu ve karanlıkta elleri ile yolunu belirliyordu. 



Açıklığa vardığındaysa üzerinde, ortasında parlak mavi bir muska olan ağır bronzdan bir eldiven vardı. Ezreal kendini mezardan aşağı çekerken etrafındaki duvarlar güçlü sarsıntılarla titreyerek içeriye doğru çökmeye başladı. Kaçış yolunu göremese bile hemen yukarıda olduğunu hissedebiliyordu ve elinde gücün biriktiğini hissetti ve birden bire hayal ettiği yerde bulmuştu kendisini. Ezreal bir gün taş bir köprünün temellerini yanlışlıkla yerle bir ettiğinde ondan aynı zamanda büyülü ışık da çıkartabildiğini keşfedecekti. Yine aynı eldivenle bir grup göçebeyi kendisinin yükselmiş bir savaşçının yeniden vücut bulmuş halı olduğunu söyleyerek kandıracak  onu ölümcül kum katmanlarının altına gömen acımasız bir kum fırtınasını atlatacak ve bir zersai sürüsünü paramparça edecekti. Ancak bu kadim eşyanın'da sınırları vardı. Gücünü açığa çıkarabilmek için uzun sure yeniden hazır hale gelmesini beklemek gerekiyordu ve yalnız kısa mesafeler arasında ışınlanmak mümkün oluyordu. Dahada kötüsü Ezreal ailesi eğer hala hayatta olsaydı kendisinin bu eldiveni bulmamış olması gerektiğini düşünmeden edemiyordu. Aklında tek bir soru vardı o da aynı mezardan çıkarılmış olan eldivenin eşiydi.

Varus un hikayesi

Varus un hayat hikayesi


Rüntero nun ölümcül büyücüleri kontrolü güç büyüleri kullanır ve bunun ötesini hiç düşünmezlermiş.
Onların böyle dengesizce büyü kullanması Darkinlerin iştahını kabarttı.Yeni bir yer olan Rüntero yu almak için askerleri orayı almak istedi 2, inci işgalde oraya Varus da gitmiştir. Yayı ile düşman komutanlarını ve askerleri hedef alarak Darkinlerin ölümlü ordularını kolay bir şekilde yenmesine yardımcı oldu. Aatrox un yenilmesinden ardından Varus da altın zırhlı bir kraliçenin emrinde ki Vastaya izcileri insan olan büyücüler tarafından köşeye sıkıştırıldı.Kristalin içine hapsolan Varus bağırmaktan başka hiçbir şey yapamıyordu. O zaman da Darkinlerin yozlaştırıcı etkileri vardı savaşın son mücadelesinde ölümcül yay kraliçe tarafından kullanılmıştır. Darkinlere ulaşmak için kullanılan köprüye son oku attı. Darkin savaşı bittikten sonra Varus un yayını Ionia ile bilinen ülkeye götürmüştür. Pallas köyüne bakan bir dağın karanlık en dibinde ki hücreye hapsetmek son işi olmuştur. Ionia nın kendi büyüsü ve askerlerin titizlikle muhafız ettiği için orada hapis kalmıştır.  Noxus luların Darkine saldırana dek Varus un oku hapis kalmış ve unutulmuştur. İki canavar avcısı Valmar ve arkadaşı Kai Pallas dağında ilk işgalci ordusuna karşı savaşıyorlardı büyük bir yiğitlikle orada işgalcileri durdurmuştur fakat Kai o sırada ölümcül bir yara almıştır. Valmar onu Tapınağın sihrinin onu iğileştirme ihtimali için onu içeri taşıdı tapınağın için de sadece yıkım vardı. Darkin in serbest kalan gücü iki avcıyı da içine çekti bedenlerini oluşturan yapı taşlarına ayrılıp vurgaçlanarak yeniden birleşti ve Varus un ruhunu taşımaya layık kusursuz bir beden oluşturmuştur. Parçaların birleşmesinden daha farklı bir yaratık ortaya çıkmıştır. 




Solgun tenli insan dışı bir güzelliğe sahip yarı insan yarı darkin ruhunda bulunmaktadır ve sürekli bir üstünlük savaşı hüküm sürmüştür. Yeni doğan bedenin insan ve darkin sürekli bir akışkan halindeydi her bir öge zaman zaman bedenin hakimiyetini ele almak üzereyken diğeri onu dizginliyordu. Varus ırkını yok edenlerden intikamını alabilmesi için Valmar ve Kai nin direncini kırmak istiyordu yalnız Kai ve Kalmar onun kötücül etkisine göğüs gererek aralarında ki sevginin darkin in hain dürtülerini durdurabileceğini umuyorlar Valmar ve Kai nin Varus u ne kadar durdurabileceği bilinmiyor yalnız sadist ve katil darkin vücuduna tamamen hakim olursa Rüntera yı külden ibaret bil çöle dönüştürmek için ırkından kalanlar birlik olabilir.

10 Mayıs 2018 Perşembe

Zoe nin hayatı

Zoe nin hayat hikayesi


Yaramazlığın hayal gücünün ve değişimin beden bulmuş hali olan zoe Targo nun habercisidir. Dünya ya yenide nşekil verebilecek kadar büyük haberler taşır. Varlığı bile gerçekliği yöneten büyülü matematiği bile çarpıta biliyor.Hiç istemese kötü bir niyeti olmasa bile bazen felaketlere neden olabiliyordu. görevlerine kayıt kalan zoe neden kendisine oyun oynayacak dalga geçecek başka eğlencelere vakit ayırdığını gösteriyor. Zoe ile karşılaşmak her zaman mutluluk veriyor olsa da bazen görünürden fazlası olabiliyor. Son derece tehlikeli şeyler yaşatır. Zoe güçlerini geleneksel yöntemlerle elde etmedi, hayatını teklikeye atarak elde etmedi, savaşarak da elde etmedi veya soylu bir aileden gelmiyordu. Zoe sıradan rast gele seçilmiş bir kız çocuğuydu. Lunari öğretmenleri onun hayal gücünün fazla olduğuna inanıyorlardı fakat tembel dik başlı ve dikkati çabuk dağıla biliyordu. Zoe bir gün kutsal büyüler dersin den kaçıp daha eğlenceli şeyler aramaya çıkmıştı ki Targon un alaca karanlık sureti onu fark etti. Kendisini kovalayan Lunari öğretmenleri ile dalga geçerek kaçan zoe 1 saat kaçtıktan sonra en son köşeye sıkıştı. Tam Zoe yi yakalarken bir suret çıktı ve 6 tane nesne çıkardı bir kese altın, bir kılıç, çözülmüş bir ders kitabı, bir dua yaygısı, ipek bir urgan, ve bir tanede oyuncak top bu 5 tane seçenek Zoe nin oradan kaçmasına veya sorunlarının çözülmesine vesile olabilirdi yalnız Zoe 6 ıncı nesneyi seçti topu alan Zoe duvara topu fırlattı ve rahiplere şen şakrak sarkılar söyledi. Zoe nin bir umursamaz tavrı karşısında neşe ile dolan suret Targon dağının zirvesine giden bir kapı açarak kıza evreni gezme şansı sunmuştur. 



Zoe boyut kapısına sırt üstü atlayıp suret ile birlikte kaybolurken şaşkına dönmüş öğretmenlerine de dil çıkarmayı unutmamıştır Zoe. Targo nun  hükümdarlığının sınırlarındaki boyutları gezip insanın aklının alamayacağı gerçekliklerle oyun oynadı. Binlerce yıl sonra evine dönen Zoe bir yaş bile büyümemişti. Zoe ye göre Runeterra değişmemiş olsa bile geldiğinden beri içi insanlar ve diğer suretler hakkın da büyük bir merakla dolu.



En merak ettiği ise yeni ilişkisi Aurelion sol ile olan ahbaplığıdır. Kozmik ejderin kibri, yalancılığı ve hayattan bezmişliği zoe yi sinir ediyordu. Zoe de karşılık olarak acımadan yaratık ile dalga geçiyordur. Gerektiğin de ise uzay köpüşünü ve onun yarattığı yıldızları Pantheon un gazabından koruyordu. Bu iyiliği aklına estiği için mi. sahiplenme iç güdüsü için mi yada evrenin işleyişinin bozulmaması için mi yaptığı bilinmez çünkü Zoe kendi keyfinden başka hiç bir şeyi düşünmeyen bir kişidir.

Lee Sin in hayatı

LEE SİN in hayat hikayesi


"Senin iraden benim ellerim" Lee sin in sözüdür. Lee sin gençliğin verdiği bir heyecan ile büyü olmak için can atan bir delikanlıdır. Yaşıtlarında olmayan iradeye ve azime sahip olan bir gençtir. Becerileri sayesinden o zamanlar yüksek konsey üyesi olan breclandashram ın dikkateni çekmiştir ve sihirdar akademisinde eğitim almaya başlamıştır. Kendisine ayak uyduramayan arkadaşları ile birlikte aynı düzey de ders almasından hiçte memnun değildi ve daha erken mezun olmak için  ders çıkışlarında da sihir sanatının incelikleri üzerinde çalışmalar yapmıştır. Lee sin çalışmaları ile birlikte arkadaşlarını epey geçti ve epey bir de ilerleme kaydetti En büyük sihirdarlarından biri olmak üzereyken büyük bir hata yapmıştır. Lee sin sabırsızlığı yüzünden güçlerini sınamak için veba ormanlarında bulunan bir yarağı çağırmaya karar verdi. Çağırdığında  gelen ise genç bir kişidir. Ancak bu genç tek parça halinde değildi. Cansız bir et yığını olarak yere yığılan gencin bir zamanlar olması gereken şeye fırsatı zar zor buldu. Daha sonra lig de yürütülen soruşturma da çocuğun yaşadığı köyün ayininin dediğine göre tamamen yok olduğu öğrenilmiştir. Lee sin in yetenekleri o kadar vaat ediyordu ki lig de ki soruşturma da olanların göz ardı edilebileceği konuşulmuştur ancak genç sihirdar adayı olan lee sin kendini asla affetmeyecektir. Akademiden ayrılan genç yetenek bir daha büyüler ile asla uğraşmayacağına yemen ederek kendini affetmek için Soshin manastırına kendini hapsetmiştir. Yıllar sonra işlediği suçu affettirmek için Noxus un İonia yı işgalini protesto etmek için kendini ateşe vermiştir. Ateşin vücuduna verdiği acıya dayanarak 1 hafta boyunca yanar halde kaldı. Eylemi dikkat çekti ve birlik olunmasını sağladı ve İonia Noxus a karşı olan işgalini sona erdirdi. Ancak savaş bitip Lee sin in üzerinde ki ateş söndürüldüğünde gözleri tamamen yanmış durumdaydı.

Lee sin kurtalıcı olarak ilan edilmiştir. Yeniden harekete geçmeye karar vermiştir. Efsaneler ligine katılarak günahlarını bir kesişin sahip olduğu tek şeyle yani kan ve terle bağışlatmaya karar vermiştir.
"Bir kişinin aksiyonları dünyayı yer ile bir eder Ancak bir çok kişinin çabası dünyayı yeniden inşa eder." (Lee Sin in sözüdür.)



SHEN in hikayesi

SHEN in hayat hikayesi


Gizli bir savaş klanının önderidir.Dünya ya dengeyi getirmek için uğraşan bir liderdir. Unvanı 
Alaca karanlığın Gözü'dür. Duyguların ön yargıların ve kibrin oluşan bir dengeden ırak kalmak isteyen shen elinde bulunan ruhani bir kılıç ile birlikte yargının görünmez yolunu arşınlamak içim mücadele eder. Hem alemin puslu aleminde  hemde insanoğlunun fani diyarında bilinmez olarak anılırdı shen. Fakat bu iki tarafa da ait değildi. İçin de insan ruhu ve dengesiz bir büyü saklıdır. İki tarafta ona korkarak bakar ve çekinirdi. Sarsılmaz biri olan shen davasından başka hiçbir şeye hesap vermeyen bir karakterdir. Lonia nın en saygın klanlarından birinde göz açtığı için hizmet etmek zaten alın yazısı olmuştur. Shen gizemli kardeşliğin lideri seçilmesini iradesine borçlu olduğunu düşünürdü. Vazifesinin ve ruhlar alemiyle bağlantısının simgesi olan ruhani kılıcı ile iki dünyayı bir den arşınlıyordu aralarında savaş çıktığın da neresi güçsüz düşse shen orada bulunuyordu. Dünya üzerinde ki kahramanlıkları sayısız efsanelere konu olmuştur. Lonia nın maddesel ve ruhani boyutlarında 7 iblis klanına karşı verdiği mücadeleden tutun da freljord un kara tundurasından çıkan Menfur deri yiyicilerin kökünü kazımıştır. 


Lonia nın şanlı hikayelerinden biri olan Shen in noxus meclisinin orta yerinde belirdiği günü anlatır. Rivayete göre düşman kalesinin tam göbeğinde kimsenin göremediği bir tehdit ile savaştığını görenler korkulardan korku beğenmiştir. korkmalarının nedeni shen bir kaybolup bir görünmesi ve vücudunda görünmez kılıcın yaraları olmuştur. Noxus haber olmadan o gün bir başına koca bir imparatorluğu ruhlar aleminin istilasından kurtarmıştır. Bu alem ve ötesinde arşınladığı yol yalnızlık yolu olsa da her zaman tek başına ilerlemiyordu. Gizli tarikatının gizli üyeleri de gölge savaşçısı akali ve şimşek kadar hızlı yordle kennen her an yardıma koşmaya hazır olanlardır. Babasının kılıcı ve kılıcın getirdiği sorumluluk sadece shen e emanettir. Kararlarına gölge düşmemesi için alaca karanlığın gözüne her türlü tutku yasaktır. Vazifesini tam yerine getiriyor fakat babasını katleden ve bir zamanlar kardeşim dediği zed in intikam ateşi ile yanıp tutuşuyordu. Omuzların da hem insan aleminin hem de ruhlar aleminin kaderi olan shen insani duyguları ve ruhani kararsızlığı ile hep arada kalmıştır.

SİVİR in hayat hikayesi

Sivir'in hayat hikayesi


Tüm ailesi SHURİMA nın en korkulan yağmacı kabilelerinden biri olan kthaonlar tarafından öldürülen 
Sivir çöl hayatının acımasızlıgını çok iyi öğrenmiştir. pazardan yiyecek çalarak hayatta kalan değerli 
eşyalar bulmak için çöl de dolanmıştır.çöl de ki harabeler başka hırsızlar tarafından çoktan sömürülmüştü
başkalarının göremediği hazineleri çıkarmakta Sivir'in üstüne yoktu.keskin gözleri gizli geçitleri açmasından
yardımcı olmuştur.Bazen tek başına zor olduğu için arkadaşlarından bazılarını bu işe ikna etmiştir. Bir gün 
Sivir ve arkadaşları gizli bir mezara girdi ve orasının boş olması nedeniyle arkaşları arasın da en büyük olan 
mhyra ile kavga ettiler ve daha güçlü olan ve daha cüsseli olan mhyra Siviri uçurumdan aşşağı atmıştır.
Sivir uyandığında elleriyle tırmanarak gün ışığına çıkmıştır.Tekrar sınağına gittiğinde arkadaşının bütün 
değerli eşyaları aldığını gördü ve bir daha ihanete uğramayacağına ant içti.Kendisini savunmak için efsanevi 
Iha Ziharo liderliğinde ki paralı askerler arasına katıldı.1 sene boyunca yastığının altında hançeri ile 
uyuyan Sivir her gün talim yapmaya devam etti ve savaş konusunda kendisini eğitti.Bu zamanla efsanevi
bir yeteneğe dönüştü ve bu yeteneği Iha Ziharo nun dikkatini çekti ve ona kanat geldi bu şerefe herkes 
nail olamazdı ve onu bir komutan olarak görevlendirdi ve bir çok yağmalamada görev aldı.Ziharo nun 
liderliğinden sıkılan Sivir onun haksız kazancından gaddar yönetiminden sıkılıp paralı askerlerin 
kendisini Ziharonun yerine geçirmek için plan yaptılar ve planın gerçekleşeceği gün Ziharo bu haberi 
işitti ve eski öğrencisi olan Siviri uyurken öldürmek istedi. Sivir zaten bunu tahmin ettiği için büyük 
bir kavgadan sonra Ziharo yu yenen sivir eski hocasını öldürmeye yanaşmadı. Ziharo ya bir kova su ve 1 tane 
altın verdi ve onu çölde kaderine terk etti.Büyük bir nam salan Sivir için onu kiralamak isteyen tüccarlar çöl
baronları geliyorlardı.Bin fırtına yılında Naşramaya adıyla bilinen antik Shurima şehirlerinden birinin beyi
kayıp bir yadigar olduğunu idda ettiği dörtlü bıçağı Sivirin bulmasını istedi. aylar sürenin aramanın
 ardından sivir silahı buldu tonlarca enkaz altında kalmış bir savaşçının elinden çıkarıp almıştır ve silahı 
eline aldığında kaderinin bu olduğunu düşündü. Naşmaranın muhafızları silahı tekrar götürmelerini söyledi.



fakat sivir o silahtan vazgeçemeyeceğini biliyordu ve elindeki silahı fırlattı eline tekrar dönene kadar bir 
komutanı ve üç askerinin ölüşünü seyretti yoluna çıkan Naşrama ve askerlerini öldürmüştü. Paralı asker 
olarak devam eden Sivir namı Noxus dan Cassiopeia nın kulağına da ulaşmıştı. Cassiopeia azimli bir 
asilzadeydi ve çölün kalbine gizlenmiş bir yadigar arıyordu. Siviri Shurima nın kayıp başkentinin 
derinliklerini yağmalaması için siviri kiraladı. Sivir böyle bir teklife tedirgin olsa da böyle bir fırsatı 
kaçıramazdı ve teklifi kabul etti. Oraya inerken bir çok askerini kaybeden Cassiopeia vazgeçmedi ve en son
sivir ve kendi indi üzerinden görkenmli hayvanlar bulunan oyulmuş kaya parlıyordu. Sivir bu kayaya 
dikkatle bakarken bunu fırsat bilen Cassiopeia onu arkasından derin bir şekilde bıçaklandı ve yere düştü o 
ara kanı çöl kumlarının arasından akıyordu. Sivirin elinden sılahını çekip alan Cassiopeia oradan uzaklaştı. 


Sivirin kaderi orada ölmek değildi. Çok uzun zaman önce ölmüş olan atası Azir soylu kanı ile tekrar hayata
dönüyordu. Azir onun hareketsiz bedenini şafağın vahasına taşıdı burası kutsal bir havuz olan yerdi.  
Binlerce yıl kuru olan havuz bir anda suyla doldu. Sivirin vücudunu saran şifalı su Cassiopeia nın açtığı
ölümcül yarayı kapatmıştır.Etrafında yüzlerce metre yüksekliğinde kum girdaplar dönüyor devasa saraylar
işlemeli tapınaklar ve geniş meydanlar sanki kendiliğinden oluşuyordu. Azirin dönüşüyle kadim şehir 
Shurima tekrar görkemli haline dönmüştür. Sivir yükselişe ermiş kişilerin hikayeleri ile büyümüş fakat 
bunun saçma olduğuna inanmıştır. Her taşı bir bir kendi kendine yenilenen bu şehri göründe ve 
imparatorun öldüğünü görence hayal kırıklığına uğramıştır.Paralı asker olarak tekrar çalışmaya başlamıştır.